Ligimizde 2. haftayı geride bırakırken, ilk haftadan daha gollü ve heyecanlı maçlar gördük dersek yanlış olmaz. Bir de maçlara baktığımızda Büyük takımlar başta olmak üzere hemen her takımın bekleri ile alakalı olarak özel bir plana sahip olduğunu görüyoruz. Bu hafta tam olarak “Bekler Haftası” olarak geçti diyebiliriz. Tüm sezon bu beklerin oyuna çeşitlilik katan performansları devam ederse de, tüm sezonu tarif etmek için de güzel bir motto olabilir.
İki yarıda ayrı birer maç seyrettik dersek yanlış olmaz Beşiktaş-Göztepe karşılaşmasında. Abdullah Hoca’ya göre biraz da zeminle alakalı olmak üzere, pas yapamayan, top kaybının önüne geçemeyen, rakibin ön bakısında top kayıplarını engelleyemeyen bir Beşiktaş vardı. Buna karşın Sivas maçından iyi notlar çıkartmış, Beşiktaş’ın bloklarının arasına iyi girip onların arasındaki mesafeyi iyi açan, kanat oyuncularını hep kademeli olarak karşılayan bir Göztepe. Oyundaki yeni görevine alışmakta çok zorluk çeken Caner, ilk yarını sonlarına doğru çizgiye yakın bir noktaya geçince Beşiktaş umutsuz olduğu ilk yarıyı önde tamamladı. 0-0’ı oynama konusunda Beşiktaş ne kadar sıkıntılıysa, 1-0’dan sonrasını oynamak konusunda da o kadar başarımı bir takım. Oğuzhan uzun aylardan sonra kısacık bir süreliğine azıcık bir kıpırdanma ortaya koyunca, Beşiktaş adına sahada ki tüm dinamikler aktif oldu ve fark açıldı. Beşiktaş takımında beklerin yeni rolü ile beraber N’koudou transferinin nedeni ve önemi daha net gözümüzün önüne kesildi. Bu oyuncu grubu bu oyunu ne kadar oynara tartışması bir kenara, sıkıntılı geçeceği belli olan alışma sürecinin sonunu görebilirse, Beşiktaş tehlike seviyesi yüksek bir takım haline gelecek gibi gözüküyor.
Geçtiğimiz yıllardan gelen oyun ezberini biraz Mesut Bakkal, biraz da Hikmet Karaman döneminde kaybeden, Sergen Hoca ile yeniden ayarlarına dönen Alanyaspor, Erol Bulut ile de kaldığı yerden devam ediyor. Bir istikrar abidesi Efecan önderliğinde cezbedici bir hücum organizasyonuna sahip olan Alanyaspor, Erol Bulut ile birlikte savunma konusunda da olumlu adımlar atacakmış gibi gözüküyor. Bu sene de son birkaç yıldır olduğu gibi ligin en izlenesi takımlarından biri oluyor Alanyaspor.
Lige yüksek volümde girme ihtiyacı içerisinde olan Fenerbahçe, bunu başarmanın keyfi içerisinde tamamladı ikinci haftayı. Zorunluluktan sağ bek’e çekilen Ozan’nın arkasını doldurma görevini üstlenen Tolga Ciğerci’nin mecburen orta sahayı terk etmesi neticesinde sayı olarak geride kalan Fenerbahçe, bu orta alan dengesizliğinden rakibinin nimetlenmesini engelleyemedi. Başakşehir özelikle ilk yarıda, geçen sene “kaybettiği” Kayserispor maçında ki gibi Visca’yı benzer noktalarda pozisyona sokarken, skoru bir türlü bulamamış olması, oyunun Fenerbahçe lehine döneceğinin sinyaliydi. İkinci yarı ile birlikte oyunu rakip bölgeye yıkmayı başaran Fenerbahçe, Alper’in oyuna girmesi ile orta alanı iyice ele geçirmeyi başardı ve galibiyet ulaşmayı başardı. Okan Buruk yaptığı değişikliklerle takımını adım adım geriye doğru götürürken, Ersun Hoca’nın hamleleri ise gol pasını oluşturan 3’lü oldu.
İlk haftayı beraberlik ile geçen Trabzonspor, iç sahadaki ilk maçında Avrupa maçı yorgunluğunu iliklerine kadar hissetti dersek yeridir. Tutuk ve yorgun başladığı ilk yarıda özellikle Pereira arkasındaki boşluğa iyi sarkan Malatyaspor zaman zaman sıkıntılı anlar yaşatmadı değil. Tıpkı Beşiktaş gibi, Trabzonspor da devreye girmeden golü bulunca aslında kafada maçı kazanmış oldu. Sosa’nın izlemesi keyif veren önderliği, İki Abdüş’ün de her geçen gün acaba bu sefer hangi yönünü geliştirmiş sorusunu sorduran ilerleyişi, Pereira’nın solo atarken kendinden geçmiş baterist gibi bindirmeleri içeri kat etmeleri, Hüseyin’in ( Trabzon doğumlu olan) iki kritik dokunuşu, Uğurcan’ın verdiği güven, Trabzonspor’u bu maçta da, sezon boyunca da izlenilir kılıyor. Bir de Ünal Karaman belki de Türk futbol tarihinde ilk kez stoper rotasyonunu 2’li blok halinde yapıyor. Trabzonsporlu dostların tabiriyle bi hafta müslüman tandem, bir hafta Gayr-i Müslim tandem.
Sezona sükseli Galatasaray galibiyet ile başlayan Denizlispor bir sürpriz 3 puanda Antalya deplasmanında aldı. Geçen sene her Antalya maçı ile alakalı olarak oyunun ve skorun ne yöne gideceğine Antalya karar veriyor diyorduk ki bu maçta da aynısı oldu. 0-0 iken kaçırılan gollere yanan Antalya üzerine bir de kendi kalesine gol acısını yaşıyordu. Öne geçtikten sonra daha derli toplu bir görüntü çizmeye başlayan Denizlispor yeni takım olmanın getirdiği sıkıntılara rağmen, bu sezonun yeni starı olmaya aday olan Barrow’un tehditkar oyununun karşılığını buldu ve rüya başlangıcına bir halka daha ekledi.
Tudor döneminden beri süregelen iç saha kazanma gücüne güvenerek başlayan Galatasaray, rakibinin ilk 5-7 dakikalık şok oyunu karşısında kalesinde gol görerek de başlayabilirdi. Oyunda sonra toparlamaya başlayan Galatasaray’da ilk yarıda birkaç sıkıntı oyunun şekilenmesini engelledi. Bunlardan birincisi başlı başına Emre Mor’du. Bir diğeri ise sürekli alışkanlık gereği sağa çeken Feghouli ile birlikte sağ tarafta oluşan kalabalık ve tam tersine göbekte oluşan boşluk idi ( Rakip yarı alanda). Sıkıntı 3 ise o boşlukta olması gereken ve Serri’nin işlerini organize edecek olan Belhanda noksanlığı. Babel’in orta forvet olarak hep oynuyor olması neticesinde kanatı tek başına ele alan Nagatamo, bu sefer arka direk hizasında da kendine yer aradı ve kendisine hususi kesilmiş gibi gözüken 3 topa da kafa vurmayı başardı. Ancak oyunu organize edemeyen Galatasaray kusu baskıdan gol çıkartamadı. İkinci yarıda gole kadar rakibi iyice sindiren ve göbekten oyunu daraltan Galatasaray sounda Babel’in 3. denemesinde aynı pozisyonda golü buldu. Kırmız kart ve skor koruma duygusu oyun dengesini sekteye uğratıp KOnuya rakip bölgede tekrar gözükmeye başlayınca da, böyle bir oyunda Konyaspor’un pozisyon üretmek için özel bir planının olmadığını gördük
Comments
No Comments